İzlekler için Sosyal Medya

ınspector clouseau

27 Haziran 2015 Cumartesi

Ölünce Ne Oluyordu?

Bölüm 1072: Biri Ölür

Elinde kişilik envanterinin sonucu ile video call yapma odasında oturuyordu. "Bence çok saçma" dedi, tv ekranına bence anlamsız onlarca gayet ilgili bir şekilde bakıyordum, aeh evet hep çok saçma bulurlardı. Bazıları renkleri, bazıları sayıları  kodlayan envanterler, envanterlerimiz diye geçirdim içinden. Çok ilginç, teknik ve analitik boyutta çıkan sonuçlardan memnun, iletişim boyutunda kıt oluşuna ise isyan ediyordu. İyi de bu testi ekran başında sen doldurdun, öyle ise sence analitik sonuçlar doğru olurken iletişim tarafı nasıl yanlış oluyor, o zaman manipülasyon yaptın(ki son sayfada bunu yapıp yapmadığını söylüyor test sonucu hatta satış yapmak istersen gelişime açık olan yönlerin, liderlikle barışık olup olmadığın ya da aslında bulunmaz bir "ikinci adam" olduğun böyleyken rabbinin nimetlerinden...)
Yetmez gibi yanında yöneticisi onu da anlatmadın mı, bu projede lead etmiştin, şu kadar kaynak kullanmıştın onu da anlatmadın mı Serhat diye üstelerken "Coco Hanım yani bu konuda şimdi yapılacak başka bir şey yok mu?" gibi sorular soruyordu ve benim beyin hücrelerim ölmeye devam ediyordu. Sabah görüşmeye giderken kuzenimin beyin kanaması nedeniyle hayatının sona erdiği haberini almış, bir görüşmeyi tamamlamış, sonrasında geri bildirim için Anadolu'nun nadide bir kentine tele konferans vasıtasıyla bağlanmış işimi yapıyordum. Bir yandan uçak bileti almam gerek, cenaze ile birlikte yolculuk edeceğim...
Kuzeninizle yaptığınız son yolculuğu düşündünüz mü, en son nereye gitmiştiniz, tabutla uçak yolculuğu yaptınız mı? Biz en son bir tatilde görüşmüştük, gençti, 40 yaşında, en azından Y kuşağı insanlar genç olduğunu iddia edebilirler. Sessiz sakin kendi halinde, uyumlu, bazen müthiş tespitler yapıp yarılmamıza neden olurdu. Çok çok iyi bir dinleyiciydi, ailenin bir kısmı bu konuda gerçekten çok iyi. Öldü, sabah geldi haberi, telefonda, acı acı çalmıyor telefon her zamanki tonunda sadece saçma bir saatte, ayakkabılarımı bağlarken aldım, 06:44, kaybettik... Gece uyuyamama nedenimi bir şeye bağlamak istersem bu o an olabilirdi.

Görüşme odasına geçtim, 50'lerinin başlarında oldukça etkileyici bakışları olan bir teyze, kadın kökenli, banka kökenli, denetim ve risk kökenli bir teyze. Her şeyi kapattım(turn it off), aldığım haberi beynimin gerilerinde bir yere sakladım. Manzarayı çok beğenmiş, arkaya dönüp diğer plazaları ve trafiği okumluyordu, keyfini çıkarmasını bekledim gayet insani şeyler bunlar zaten sabah uçağı ile gelmiş darlamanın gereği yok, stres mülakatı yapmıyoruz. "Bence de güzel bir manzara" dedim ve başladı 3 saatlik yolculuğumuz. 

Senden beklenen aslında Professor X gibi insanların aklındakileri bilmen, cv'de yazmasın ama sen bil, tüm acılarını, başarılarını, yeteneklerini, hatalarını... Anlatmadıklarında vahiy gelmesini bekliyorlar, anlattıklarında o yetkinliğin tanrısı olduğuna inanıyorlar. Hayat, bayat. 

Rapor yazarken Rihanna Stay dinledim, benim için kişisel bir şakaydı, tıpkı bundan 6 yıl önce gün boyunca kitap okurken sadece Incubus Love Hurts ve Christina Aguilera Hurt bir de üzerine Cry me a River dinlediğim gibi, loop denen kavramın içine etmiştim. Kaç kere üst üste dinlediğimi bilmiyorum, yalnızca her kitabı elime alışta müzik seti programı başladı, fena sayılmayan bir ses sistemim vardı o zaman, gümbür gümbür ayarları değiştirerek dinledim. Bir yandan da bunu dinliyorum, evi boyadım, yeni masamı kurdum, Çiçeğe su verdim, bol bol yağmur yağdı, ben bu durumdan çok mutluydum, evde olduğum sürece istediği kadar yağmur yağabilirdi, dışarıdayken de... 
Mine rengi mavi duvarlarım ve ben bu duruma gayet hazırdık. Biraz daha uğraşıp İskandinav grisine doğru kayacaktım durdum hazır ev ikea'dan çıkma gibi gözükürken çok zorlamayacaktı sadece kapıları beyaza çevirmeliydim, o da başka sefere kalsın. Nihayet hn.(mantı yapabilen yardımcım) kalp krizi geçirdikten sonra başka başka teyzeler geldi gitti. Neyse şimdi 2 kız kardeş var, sinerji temelinde çalışıyorlar, sabah geliyorlar, öğlen 1 gibi bitiyor işleri, monster gücü, duvarlarınız, camlarınız, kapılarınız neredeyse sizi bile temizliyorlar. 
O gün evde değildim ben, cenaze töreni için yok oldum, temizleyip çıkmışlar, kapı kilitli değil haliyle. Eve bir giriyorum ooo bravo metrekare başına düşen çamaşırsuyu litresi konusunda bilgim yok, ev hijyenden yıkılıyor. Kendimi domestos reklamındaki yaratık gibi hissediyorum, koltuklar silinmiş, perdeler ütülenmiş, tanrım bu hijyen içerisinde sabaha kadar ölür müyüm? Yeterince ölü var...
Halılar yıkamada, hafta sonu geliyor, özellikle parfüm kullanmayın dokanıyor dememe rağmen inisiyatif alıp parfüm kokusuna bulamışlar, bravo Daver, harika bir iş. Parayı vermem gerek, cüzdanıma sıkışmış çıkarırken küçük bir parçası yırtılıyor, bu ne saçmalık, ne biçim fizik kanunu diye düşünürken cımbızla parçasını alıyorum. Bence Halı yıkamacılar da artık kredi kartına dönmeli, görüyorsunuz nakit ile aram çok iyi değil. 
Kitaplarım arka odada, aslında kitaplarım her yerde, evde 4 raf ünitesi var hatta kendi odamda 2 tane var, 1 kişi 4 raf ünitesi 1 ev nasıl sığılamaz problemini düşünüyorum. Sanırım bir istifçiyim, geçen yıl okula bağışladığım Kitapların dışında 100'e yaklaşan yeni okunacak kitap ve daha niceleri. Evi toparlamak kafa toparlamak tamam da minik bir kütüphanem de olmalı benim, İskenderiye kadar mesela değil mi? 
Telefonumdan mesajlarını temizliyorum, fotoğrafları, hatırlatacak bir çok şeyi, telefon numarasını siliyorum, mailimden cv'yi, hiçbir şekilde ulaşmamalıyım artık, ölüm acısı diye bir şey var, beynimin labirentlerini temizleyemiyorum. Dolapları temizlemeye başlıyorum, biz güzel yetiştirildik aslında mesela ben başardığım her şey için ödül aldım, "senin kararın, senin seçimin, başarırsan bravo" dendi. "Yapmak mı istiyorsun, buyur, yapmazsan senin yerine biz yapmayacağız". "Orada mı okumak istiyordun oku bakalım". Girdiğimiz iddialar geldi aklıma, uzun süredir ağlamıyordum bıraktım kendimi, zor oldu, a lot of sümük. 
Teyzeler Ödüllerin tozunu almışlar, fotoğrafları, çerçeveleri silmişler, kuzenlerle olan fotoğrafa bakıyorum, hüzünç, derin bir keder. Onur'un doğum günü, arıyorum kutlamak için, sen n'aber diyor/Kırılma noktası, gözlerim doluyor, sesim çatallaşıyor, "iyiyim kuzenim öldü" diyorum, bir muhteşem an nasıl rezil edilir gördünüz sayın seyirciler, psikoloji mezunu, anlıyor halimi yavaştan toparlıyorum, yas, kabullenme falan geçiyor aklımdan. Izin al diyor, "iyiyim ya" diyorum "idare edebilirim", daha önce de benzer bir şey olmuştu, halam ölmüştü, öğle yemeği dönüşü haberi gelmişti ve bölgedeydim, yapacak bir şey yoktu ve görüşmelere devam ettim, BM'nin kaprislerini çekmek zorunda değilim 5 görüşmeyi bitirdik ve sızlanmaya başlayınca "Hakan'cım halam öldü, gitmek istiyorum" dedim, insanları şoka sokmalı bazen, "ah canım keşke söyleseydin, ertelerdik.." bıdı bıdı yaparken asansöre bindim, peşimden ayrılmadı arabaya kadar geldi, sarıldı. This is Show Business değil, ilk şoku 3 sn'de atlatıp devam etmek belki de düşünmemek için bir kaçış yolu idi. Sıkıntı yalnız kalıp ışığı kapatıp uyumaya çalıştığın zaman geliyor, ölüm bazen kabullenmesi zor bir şey. Sonra solucanlar yiyor işte diyerek normalleşme çabası ve biyoloji dersine atıf, azot döngüsü. 

Not: Unutmayınız; 1.derece akrabanız için izin kullanırsınız, 2.dereceler için yöneticiniz ve şirket kültürünüz devreye girer. Benim bu tip sorunlarım olmadı, insani yaklaşım sergileyen tiplerle çalıştım çoğu zaman, "canın sıkkın gözüküyor istersen bugün biraz dinlen" diyen yöneticiler olacağız çocuklar. 

Üzüldüm, bitti.





Loth Lorien'in ışığı söndü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder