İzlekler için Sosyal Medya

ınspector clouseau

18 Kasım 2015 Çarşamba

Peryön 23. İnsan Yönetimi Kongresi



Merhaba blög, merhaba siz değerli İzlerim, Sayın Vali'm, saygıdeğer büyükler, benden küçükler, haset içerisinde stalklayanlar ve en önemlisi Romalılar!


Yılın beklenen organizasyonlarından  birini daha geride bıraktık, bıraktık derken ben ve diğer ikacılar. Dünya dışı ve gelecekten gelen uzaylı dostlarımıza not:

Yıl: 2015(hala kongre yapıyoruz)
Yer: İstanbul
Mekan: Lütfi Kırdar yerine Haliç Kongre Merkezi(asdjalskdjalskjdalskdjal birkaç arkadaşımız Lütfi Kırdar'a gitmiş hunharca gülün)

Ülkenin dört bir yanından geldiler efendim, durduramadılar, insan seli şeklinde geldi İK profesyonelleri. Alan ferah ferah kullanılmış, aydınlık, görevliler ilgili. Bir Peryön klasiği olarak planlanandan 29 dakika geç başladı. Salonda kullanılan renkleri çok sevdim, favori rengi koyu mavi olanlar memnun kaldı. Açılış konuşması için başkan Sevilay Pezek Yangın sahnedeydi, Değişen Dünyada İnsan Yönetimi ile giriş yaptı, aklında ne kaldı derseniz hiçbir şey. Geçen sene Vuca anlatmıştı, sahnedeyken işe duyduğu heyecanı algılayabiliyorsunuz. Söyleyeceklerim bu kadar Sayın Hakim. 



İlber Ortaylı bittabi büyük bir hevesle beklenen konuktu, konsantrasyon seviyesinin tavan yapıp salonda ses çıkmadığı yerinde şakalarında ise rahat rahat kahkanın koyverildiği mükemmel bir konuşma. 4 saat daha konuşmasını istedim ama olmadı, 1814 yılında Avusturya'da yapılan bir kongreden girdi konuya, edep, erkan, yeme içme, mayonez hatta, enderun, görgü, siyaset ve yönetim anlayışı üzerine konuştu. En son Kuzguncuk'taki kafede görmüştüm, en son Arkeoloji Müzesi'nde Osman Hamdi'nin doğum günü münasebeti ile yaptığı konuşmayı dinlemiştim so mutluluktan mest olmuştum. 



Başarının Sırrı için Erdal Karamercan (Eczacıbaşı CEO) çıktı sahneye, uyutmadı, yaşıtları ve mini mini birler içinse ilham veren bir konuşma olabilir, sonuçta Keynote speaker, IQ'dan falan bahsetti, 140 iq'lu çalışanların 100 ve civarı IQ'lu yöneticiler tarafından yönetildiğini söyledi, oturdum ağladım, araştırma sonuçları doğru idi, acı ama gerçek . Hocam çıkabilir miyiz, üstün zekalılar ağlıyor da. Neyse sonra duygusal zeka tarafına giriş yaptı, soru cevap şeklinde ilerleyip tamamladı. 



#peryonkongre yazıp Twitter'da okuyabilirsiniz...





Veeeeee kongrenin divası diyelim mi bebek? Neriman Ülsever, herhangi bir kongrede adını konuşmacı olarak görürseniz dalın salona, hiç düşünmeyin, konsantre yönetici, hükümet kadın, adeta bir Kezban Hatemi, iyi hatip, keskin bir mizah anlayışı birleşiyor ve sizi zaman yolculuğuna çıkarıyor. Genelde entourage ile gezer, kahvaltısını asla yalnız yapmaz, makam aracında ön koltuğa oturduğu görülmüştür. Bir selam da onunla çalışmaya devam edenlere gelsin. Fırsatını bulursanız dinleyin, size Coco tavsiyesi, siz onu bir de sizi döner kapıda sıkıştırıp ikimiz buraya sığarız ben biraz kilo verdim bu ara dediğinde görün. 
Sahnede devleşen Minnak Kadın, bilen bilir. Neriman rulez!!! She is a Rock Star.


Paralel oturumlar için start verildi, Akın Öngör'ün yanında takıldım, ne keyif(okuyucuya not: biyografisini tavsiye ederim, Benden Sonra Devam). Turkcell oturumu en plaza türkçesi kullanılan oturumdu katıldıklarım arasında.

Hizmet ve Eğlence Sektöründe İnsan Yönetimi benim için en fiyasko oturumdu, aynı dili konuşmadığımız insanlar sahnedeydi ve yönetime dair doğru bildikleri oldukça sorgulanabilir haldeydi. 



Alexander Kjerulf, İşyerinde Mutluluk sunumu ile ilk gün kapanışını yaptı ama o enerji ile sabah açılışı yapsa şahane olurdu gibime geliyor, kitabı var, okunabilir akıcı bir dili var, sıkmıyor, sunumu da oldukça kafa açıcı idi. 

Her seçim bir vazgeçiş olduğundan her paralel oturum alternatif maliyet olarak geri döndü, Devrim'i ve Erdem Hoca'yı izleyemedim mesela...



Merakla beklediğim bir diğer oturum Çeşitlilik Yönetimi: Çalışma Hayatında LGBTİ'ler oldu, ekrana yansıtacakları bir grafik görseli daha akılda kalıcı olmalarını sağlayabilir, çok vurucu örnekler paylaşıldı, dinlediğim için memnun oldum. Peryön, bunun için size ayrıca teşekkür etmek isterim, nihayet ters köşe bir konu ile karşılaştık. 



Kevin Cook yakışıklıydı even though ama kurtarmadı. Sunum, ilgi alanına girenler için bile tekdüzeydi. Acar Baltaş'ın hatrı sayılır bir kitlesi var, çok kalabalık bir salonda zar zor yer bulabildim, enteresan bir şov anlayışı var hocanın, kitleyi büyülüyor diyebiliriz, komik esprili bir de anlatım dili kullanıyor. 

Evrim Kuran çok etkili, çok güçlü, aurası diğer salondan fark ediliyor, yine sırf onun için salonda yerlerde oturanları gördüm, moderasyonu süper, bir kelime ile neleri değiştiriyor görmeliydiniz. Oturuma gelince yuvarlak cevapların verildiği, yeteneğe dair çok vurucu bir cevap alınamayan 2 farklı bakış açısını dinledik. Genelde böyle olur şirketler(yetkilileri/yöneticileri) bilmenizi istedikleri kadar bilgi paylaşır, siz sorunuza aldığınız yuvarlak cevapla kalırsınız. 

Daha sonra Ali Baba ve 7 Cüceler filminde Metro ofisinde kendini canlandırdığı filmden tanıdığım Kubilay Özerkan konuştu.

Nevzat Aydın bombaydı, çok cool, keyifli bir oturumdu, YOD zaten bizim YOD anlatmaya gerek yok, Murat Yeşildere ile BOYS BOYS BOYS oturumu izledik. Lütfen sahneye daha çok kadın...



Neler seslendirildi, neleri duydum, şöyle böyle öyle dediler;

Sanırım 2016 provası oldu bu organizasyon diyenler ile başlayayım,
Sansür hala mevcut, ana ekrana yansıtılan tweetlerde sınırlı sayıda kullanıcı vardı, 2.gün daha fazla sayıda kullanıcı ekrana yansıdı(Peryön ekibi ile konuşmuşlar),
Haliç Salonu'ndaki oturumları çoğu(bayağı bayağı çoğu geç başladı),
Kahve bağımlıları servis edilmeyen kahveler ve uzun kuyruklardan şikayet etti,
Su sebilleri değiştirilmediği için mobilleşen ikacılar, dolu su sebili bulmak için bir köşeden diğerine hicret ettiler,
Yemekler çok beğenildi, arada kurabiye falan bulamayan diyabetli ikacılar yiyecek bir şeyler aramaya koyuldu(bu izlemeye değerdi adeta açlık oyunları),
Daha çok öğrenci davet edilmeli dendi, edilmiyor olsa bile canlı yayın belki iyi gelebilir, genç arkadaşların fikirleri olması açısından,
Amiral Battı oyunu kadar gürültülü bir oyunu neden getirmişler bu çok sorgulandı, gürültü kirliliği yarattı,
bütün bu olanlara rağmen Peryön'ün kendini aştığını söylemek mümkün, en azından benim için KİM BU sorusunu sormayı bıraktılar(küçük bir latife yaptım). Kişisel tarihime baktığımda sabah erkenden uyanıp kongreye, zirveye, konferansa gitmek bizde bir aile geleneği. Orada olmaktan mutluydum, bloggerların heyecanını gördüm, eski ekip arkadaşlarımla oturumlara katıldım, yemekte buluştuklarım falan oldu, yeni bağlantılar, eski yöneticilerin ne kadar güzelleşmişsin bu ne tatlılık iltifatları falan, bir dönem iş yaptıklarımı sahnede izledim bunlar güzel şeyler. Konuklara verilen peluş hayvanlar gülümsetti, güzel işler de yapılıyor. 
(Xoxo gossip girl)

Bitirirken, teşekkür edelim hep birlikte, zarif davetleri için ve de ağırladıkları için.

Reverans+baş selamı Sn. Özlem Helvacı ve ekibine. 


Yazının fon müziği: Pharrel Williams-Happy

Your Highness,

Coco Maya de Medina









İş Hayatına Ara Verme





Ya yerim ben sizi ya, demek evlilik tazminatı alarak ayrılıp, kocanız çalışmanıza izin vermiyor diyerek 1 ay evde yayılıp yatmayı iş hayatına ara vermek olarak düşünüyorsunuz. Minnoşluk is loading.  
Hamilelik izninden ücretsiz izne evrilen tatiller...
Anlıyorum, istediğiniz zaman işi bırakıp kafa dinleyemiyorsunuz, bağlarınız var, kökleriniz var, sorumluluklarınız, bakmanız gereken insanlar. Kafana göre iş hayatına ara veremezsin beyaz yakalı, gerçekten özgürlüğü arzulayanlar hariç diyelim, bir de freelanceler, bir de outsourcelar, bir de bazı girişimciler, Ege kasabasında salaş balıkçı mekanı işletenler, bir de Marslılar tabisi. 

Son iki haftadır şemsiye arıyorum, terasa koymalık, Talsemin yeni evine taşındı, ev hediyesi olarak ıvır zıvır bir şey almam lazımdı bir battaniye aldım bir de böyle bir ihtiyaçtan bahsetti. Unuttuğum bir şey vardı, yaz sezonu bitti ve tüm şemsiyeleri kaldırmışlar. En son çare olarak ikea geldi aklıma, evimin her şeyi sonuçta bir ailem yok diye aile kartını almamakta ısrar etmem ayrı denyoluk zira her hafta gidip başka bir şey alıyorum. Hafta sonu yemeğe davetliyim diye son bir çaba ile denemek istedim şansımı. Çerçeve falan aldım yine, limon sıkacağı, sürahi, 8 kilo ağırlığında tabak, duvara asmalıklar bölümüne gelince da Vinci Adam Kadmon(pipili adam olarak bilirsiniz siz onu) 79 tl, sol tarafta şehir manzaralı dev fotoğraflar o da 79 tl. Alışverişi bitirdim kasalara doğru yeltendim ki arkamdan bir ses, Coco! Cococuğum! Ah bu ses, bu ses evet evet o, hani anlatmıştım benim efsane iki yöneticim vardı onlardan biri, bana taf diyen, öyle tanıştıran. Neler yapıyorsun faslına geçtik, geçen yıl kongrede karşılaşmıştık en son, Facebook'ta ekliyiz genel olarak hayat akışını biliyorum, kızı okula başlamış o da son dönem beyaz yakalıları gibi her anını paylaştığı için çocuğunun haliyle güncel bilgiye sahiptim. Yalnızca ara verdiğini bilmiyordum. Ve olaylar gelişir. 
-Yeni eve taşındım, hem onunla hem çocukla uğraşıyorum, 1 yıl ara verdim.
-Sabbatical??
-Evet canım, seni de bir gün kahve içmek için beklerim.
Benim gözler Japon animesi oldu şu an X_X






Ow yeaaaaaahhhhhh, bir serinlik geldi farkında mısın? Ekranın dalgalanmaya başlaması lazım, zamanda geriye gidiyoruz çünkü. Amerikan yapımı bir dizi ile tanışmıştım bu kavramla, yıl 2000'ler, üniversite öğrencisiyim bana the woman in the funny hat diyorlar daha BBC Sherlock yok, o kadar eski. 2001'de kriz gelecek profesörün biri kafayı yiyecek derste kendini yere atıp tepinecek dolarla borçlanmış çünkü, kabul ediyorum çok eğlenceli bir hayatım oldu. Neyse konumuza dönelim, yönetim ile ilgili bir dersteyiz bizim ünlü profesör var ders ile ilgili atışıyoruz, 3 yıl sonra etik konusunda tartışacağız pek keyifli bir ortam. Akademisyenlerin 1 yıl ara vermesi diyor sıbıtikıl diye mırıldanıyorum deftere bir şeyler karalarken, "anlamadım Matmazel Florans" diyor, evet hoca bize Matmazel diyor kıymetlimiss. Ben de diyorum ki Sabbatical Leave örtmenim, nereden biliyorsun falan diye başlıyor, aktarıyorum, 3 yıl sonra ahlak kavramı ile ilgili konuşurken kutsal kitapta kelime olarak geçmez diyorum, nereden biliyorsun diyor okudum diyorum, ne yani siz 4 büyük bestsellerı okumadınız mı?
Benim eski yönetici 1 yıl ara vermiş, ne muhteşem, Türkiye'de yaygın değil bu olay bakınız yıl 2015.

Sabbatical'ı iş hayatına kısa bir mola gibi düşünebilirsiniz, 6 ay, 1 yıl. Beyaz yakalımız bir gün uyanır, genelde mid level ve üstü seviyede bir yöneticidir, biraz ara verme isteği vardır içinde, işe gitmek istemez ara vermek ister. İşte dostum o kutlu anın 1 yıllık bir uzaklaşmaya dönüştüğü pırıltılı sürece sabbatical denir. Okumak cehaleti alır eşeklik baki kalır, bu kişisel gelişim mottomu da not et bir yere, okeay. 
One of my friend decided... Ahahah dur yanlış oldu, bir arkadaşım hepimizin bildiği bir şirkette çalışıyor, direktör, ara verip tekne ile dünyayı dolaşmaya karar verdi, o arada bir Asyalı, Afrikalı vb. çocuğu da evlat edinmeyi planlıyor, bir insanın hayatında fark yaratmayı amaçlıyor. Al sana mis gibi sab.

Peki ne yapar bu insanlar:
Atla deve değil yahu bildiğin amelasyon. Ben çalışmazken en sevdiğim şeylerden biri İstanbul'da aylak aylak gezmek, amaçsızca, gündüz, hafta içi yani, sinema, tiyatro, müze, Boğaz'da kahvaltı yani hafta sonu yaptım şeyler. 5 ya da 7 yıl aynı işyerinde çalışmış bu insanlar ara verdiklerinde;
-Gönüllü hizmetler,
-Seyahat,
-Eğitim,
-Aile ile vakit geçirme gibi şeyler yapıyorlar. 

Amaç ne: Kendini sıfırla, tazelen, yenilen, ferahla ve geri dön. Seni kaybetmek istemiyoruz beyaz yakalı yönetici birey, yeni bir düşünce biçimine geç, ekmek kursuna git, dil kursuna, bahçecilik kursuna. Bu, kendine gelmeye ihtiyaç duyanların hikayesi. 

Benimse proje bitişinde bir kez böyle bir dönemim olmuştu, çalışmayacağım yıl sonuna kadar dedim, arkadaşım bön bön suratıma bakıyordu.
 -Ne??? Bunu. Neresi garip?? Yoğun bir yıldı ve üstün performansla bitirdim, çalışmıyorum... Yutkunduğunu hatırlıyorum. *swh anlayamazsınız.
Sabah yürüyüşlerine geri dönmüştüm, tablolara, kişisel sergimi 6 yıl içinde açabilirdim. Bir CEO gibi yaşıyordum, erken kalk, spor yap, gündemi takip et, hayat negzel yea. 

Kariyer Molası: Uzman seviyesinde pek görmedim ben ama üst yönetim seviyesindekiler için işe bağlanma, motivasyon noktasında bir havuç bu uygulama, yöneticiler de tavşan çünkü. Motivasyon is everything. Sözlerime son verirken uygulayan birkaç şirket sıralayayım değil mi, Adobe bunlardan biri, BCG, Deloitte, PWC, Unilever de diğerleri. Saçmalamayın, hepsini sayamam ama bunlar fark yaratanlar. 

Bugün yine çok harika bir insanım. Yaşasın şabat, açın okuyun, siz benim hiç şabatımı kutlamadınız. 

Ailenizin ve tükenmişlik sendromu yaşayan, ezilen üst yöneticilerinizin Aziz'i,

Rabbi Coco

Yazının fon müziği: neşeli bir halay olsun http://youtu.be/7YL8CFe7QYs

14 Kasım 2015 Cumartesi

Engelsiz Kariyer

Soğuk. Buz gibi. Yumurtalıklarım kristalize oldu ve her an yeni dönem vampir filmlerindeki tipler gibi tuzla buz olacak gibiyim. 
Üretim tesisi insanı değilim, bunu artık biliyoruz. Karasal iklim de bana göre değil, burnumun için yara oldu ve sık sık kanıyor, başka şehirleri sevmiyorum. 
Bugün 7 görüşmem var, liste hazır, organizasyonla ilgili hiçbir işe karışmamanın verdiği rahatlıkla birlikte yeni bir aksaklık yaşama ihtimalimiz oldukça yüksek ekip olarak. Sizin kendi ekibiniz sıfır hata ile çalışsa bile karşı tarafın ekibi kadar güçlüsünüz, yani müşteri zayıf halka. İyi tasarlanmamış bir mülakat süreci güzel bir şekilde s.çmanıza neden olur. Yanlış formlar, yanlış yetkinlikler, ters basılmış sayfalar, engelliler için hazırlanmamış sorular. 





Bugünkü isyanım işini iyi yapmayanlara gelsin. Projenin bana geldiği kısımda sadece uygulayıcı olacaktım, tasarım bana ait değil, yetkinlik seti üzerinde hiçbir katkım bulunmuyor. Bir telefon geldi, Coco n'aber, yeni görevin eğer sen de kabul edersen... diye başlayıp devam etti. Gayet mümkün görünen bir çalışma olduğu için kabul ettim, seyahat ve konaklama bilgileri, birlikte çalışacağım takım vs. aktı. Yaptığım işin güzel yanlarından biri kimsenin görme şansının olmadığı işletme, kurum, şirket, bölge, lokasyon ıvır zıvır görüp değişik sektörleri tanımak falan. Bir de gittiğiniz şehrin harika coğrafyası, kültürel alanlarını görme, yemeklerinden yeme, sularından ve de ısrarla çaylarından içme. 
Briefi almak için toplandık, cici bir topluluk, detaylar paylaşıldı ve go. Uçakta kitap okudum, sabah şoför aldı, büyük bir tesisin içinde merkezden farklı bir bölüme götürdüler beni. Su yok, tuvalet yok bir süre sonra içine doğru dönüyorsun, minimum tüketim minimum hareket dağcılar nasıl yaşıyor yeaaaa, yemek yemek için 12 dakikalık bir yolu yürüyorsun, shuttle yok, hava soğuk...
İlk gördüklerim bunlardı, sabah herkes birbirine günaydın diyor, çay içmek için heyecan yapıyor, 9'dan önce kesinlikle ve kesinlikle işinin başına geçmiyor. Çok konuşuluyor ancak arasında 3 cümle işinize yarayabilecek nitelikte, sürekli bir bahane sunma hali. Bu şehirde hayat yavaş akıyor, rüyalarınızda deli gibi koşmaya çalışırken slow motion effect halde kalır ve uyuz olursunuz ya işte öyle bir şey. 

Organizasyon şeması paylaşıldı, kademeler, görevler gelmeden incelemiştim. Tek sorun engelli adaylarla görüşüleceğinin paylaşılmamış olması...İşte her şeyin rengi o zaman değişiyor.

Engel senin beyninde diyerek tepkimi göstersem de beyaz yakalı ve mavi yakalı dünyasında işler sandığımız gibi değil. 

Görüşmeye başlıyorum, mini bir giriş sonrasında yetkinlik sorularını sormaya başlıyorum, cevap alamıyorum, mavi yaka da soru formatları daha değişik oluyor, başka bir yetkinliğe geçiyorum, başka bir yetkinliğe... Houston we have a problem. Katılımcı/Aday sorulara cevap vermediğinde, geçiştirdiğinde, salladığında onu konuşturmak için farklı soru tiplerine geçtiğim(iz) oluyor. Müşteri ekibi bana görüşme listesini vermediği için, gelen adayın mavi ya da beyaz yaka ayrımını yapmak amacıyla önden buradaki görevinizden bahseder misiniz gibi basit bir soru ile başlıyordum. Bu örnek zaten unique daha önce bu tip proje bu tip denyo aksaklıkları yaşamadım. Sonrasında adayın algısı ile ilgili bir problem olup olmadığı geçiyor aklınızdan, sonra görevinin detaylarını soruyorsunuz, bazen bir parmak eksikliğini fark edip iş kazası konusuna geçiş yapıyorsunuz ya da kulağında bir kulaklık ve bunu çok pürüssüz bir şekilde yapmalısınız ki karşınızdaki kırılmasın. 

Benim görevim sabahtan akşama kadar yaprakları süpürmek...

Mevsim sonbahar, sonsuz bir döngünün içerisinde bahçedeki yaprakları süpürdüğünüzü ve tekrar yaprak döküldüğünü düşünün. Düşünmeyebilirsiniz de...Verilen diğer görevleri sorguluyorsunuz, acaba formenleri/çavuşu ceza olsun diye mi yaptırdı, böyle şeyler de oluyor. 

Yıllar öncesine gidiyorum, plazadayız, İK'nın ortasında bir masa, diğerlerinden ayrı konumlandırılmış, engelli çalışma masası ama ergonomi falan düşünüldüğünden değil. İzole edilmiş. Aslında O'na göre bir işleri yokmuş, yaratamazlarmış, sonrasında 3 dakikalık bir toplantıda biz seni eve gönderelim ama maaşını yatıralım diyorlar. işe girdiğim ilk hafta, şirket yine tv'de reklamları dönen, jingle'ı sevilen hemen herkesin bildiği bir şirket diyeyim gerisini sormayın. Yıl sonuna doğru işkur yetkilileri sıkıştırıyor, ceza yiyeceksiniz diye hemen engelli ilanı çıkıyoruz, işkur da yönlendirir, en azından görüşme yapıyoruz deriz diye açıklıyor yönetici, yaw he he. Ece engelli sürecini yürütüyor, uygun aday/uygun iş bulmak zorlu olduğu gibi adayların beklentisini karşılamadığı zaman da oluyor. İşitme engelli bir kadın başlıyor, öğlene kadar dayanıp sonrasında herkes bana bakıyor rahatsız oldum deyip ayrılıyor. Hey! Beyaz yakalı, bakışlarını en azından kontrol etsen, durum zaten hassas. Mimari yetersizlikler, kısıtlar, peyzaj sorunları, şehir insanının öküzlüğü başka bir boyutu. 








Neyse geri dönelim, ara verildiğinde ekibi arıyorum, formlar yetersiz, engelli aday geldi bıdı bıdı... İstanbul'a döndüğümde avukat olarak görev yapan sözlükten tanıdığım Ezra'yı arıyorum, neler yapıyor, hayat nasıl diye konuşuyoruz. Ev dağınık, annemler ziyarete gelecek yarın da yardımcı gelecek onu bekliyorum diyor ve ekliyor, gerçi dağınık ev iyidir, içinde hayatın aktığının göstergesi. İstanbul dışında yaşıyor, bir centilmen, harikulade bir sesi var, sosyal hayatı hareketli, görme engelli kendisi. Eski şirketteyken- o zaman işe alım yaptığım zamanlar- aday yönlendirmişti en son geçen yıl konuşmuştuk. Direktör Kay'ı hatırlarsınız(hani kendisinden 3. tekil şahıs olarak bahseder ve Kay bunu sevmiyor falan diye konuşurdu) ona aday göndermek istedi, Kay'ın sektör tecrübesi şartı koşması nedeniyle adayı değerlendirmeye alamamıştık... Bir yazı yazıyorum, bunlar bunlar başıma geldi nelerle karşılaşıyorsun duymak ve bunu seslendirmek isterim derim. Kırmadı, bakın engelli çalışanların başına neler geliyor ve sıkıntıları neler;


  • İşverenin engelli işçiye olan güvensizliği var, performans, üretim düşecek, şirkete artı değer sunamayacak, pozitif bir şey getirmeyecek diye düşünüyor. YANLIŞ, ZİHİNSEL VE SÜREĞEN ENGELLİ OLMAYABİLİR, Kİ BU ENGELLİ TİPLERİNDE BİLE ÜRETMEK MÜMKÜN. Down Sendromlu çalışan arkadaşlarımız var. 
  • Kontenjan nedeni ile engelli istihdam ediyorlar. Kalifiye MY(Mavi Yaka) kaybediyorlar.
  • Ben buraya başladığımda %60'larda olan dava başarı oranını %85'e çıkarttım(1 yıl içerisinde alo, takip ediyorsunuz değil mi?).
  • Çeşitli araç, gereç, ekipmanın temin edilmesinde sıkıntı var, tarayıcı olmadığı için, evden tarayıcımı getirdim(  evrakları ekran üzerinden bir okuma programı ile inceleyebiliyormuş...). Sesli program kurum tarafından alınmalıyken onu da evden getirdim dedi. 
  • İşitme engelli personeline işitme cihazı yardımı yapılabilir(mantıklı). 
  • Engelli personelin yanındaki görevli sıklıkla değişmemeli, çalıştığın davada senin minimum 2 hafta geriye attığı olabiliyor, adaptasyon süresi uzuyor(Buddy önemli dostlar).
  • Astımı olan çalışana kravat takma zorunluluğu için esnek davranılması, ortopedik sorunu olana serbest işe giriş-çıkış saati uygulanması, kronik hastalığı olanlar için yıllık kontrol izinleri için bıdı bıdı yapılmaması mesela. 
  • Özelde de kamuda da bu böyle. İşe alındığında arka planda çalıştırmasınlar ki özgüvenleri artsın diyor. Dışlanmaları, komün halinde gezmeye itilmeleri ayrı bir sorun bittabi kültürle de ilgili. 
  • KPSS sonucu memur olarak atanıp yöneticisi sen kalifiyesin, kuruma katkı sağlayabilirsin deyip sorumluluğunun arttırıldığı örnekleri de paylaştı. 


Engelli personeli posterlerde göremezsin sevgili okuyucu, zordur yani çünkü sistem seni estetiğe, pürüssüzlüğe, sorunsuzluğa iter ve kalbim seni ignore etti şarkısı kahramanı olursun. Bilmek istemezsin, görmek istemezsin, ekibinde bir engelli ile çalışmak istemezsin. Onu vitrin pozisyonlar yerine yer altında çalışan ÇM pozisyonlarına doğru gönderirsin bir garip underground freak show algısı yaratırsın, sen insan değilsin. 

Acıma, önemse, önyargıdan kurtul. Sanırım bu işe yarayabilir. Yaw he he fark yarat.







Hazırlıksız yakalanınca adayı korumaya alanların, ekibe alarm üretenlerin, hatayı kabullenenlerin Azizi,

Coco