İzlekler için Sosyal Medya

ınspector clouseau

28 Ekim 2016 Cuma

Columbia ile Efso Mülakat - 2 East Coast Interview

Geçenlerde bir İzlek ile sohbet ediyorduk. Konu Ankara'da yaşamam daha sonrası katlanmam için gerekli olan rakamdan açıldı. Aslında bütün suç şu tweetin:



Sonra işte şehir hayatını ne kadar sevdiğimden falan konuştuk. İstanbul'a dönerken EV sözcüğünü kullanmam dikkatini çekmiş. O söyleyince benim de dikkatimi çekti, anladığım kadarıyla benim gibi benimseyeni ya da yaşayanı yok bu şehrin. So boşaltsanız da rahatlasak, Haliç'te kürek çekmeye devam etsem??
Başka nerede yaşarım sorusu aklımda, bol seyahat eden bir tipim, büyük-küçük birçok şehirde konakladım yine de İstanbul K2 seviyesinde. Olmazsa neresi olur sorusu gelince Roma ya da New York dedim. Şehir Çocuğu rozetim birden omzumda belirdi.
Bütün bunları neden mi anlatıyorum?
Columbia tafnıs direktör iş görüşmeleri New York ayağını yayınlandı. 3000 yetalelik mont giyiyorum bırak da bahsedeyim. Aşırı rahat tavırlarının, adayların rahatlığının, görüşme için kanoya binmenin ya da dağlara çıkmanın hastasıyım. Ben en fazla yer altı fasilitesinde olmadı otelde iş görüşmesi yapıyorum. Yürüyerek mülakat ise en sevdiğim. Öyleyse buyursunlar, kahkahalar atarak izlediğim bir başka şahane görüşme sizlerle. Adaylar Governers Island'a gidiyor, masanın üzerindeki adamcık, görüşmeyi yapan İK'cının denyoluğu, mezarımın taşına mülakatta fark yaratamadığı için öldü yazsınlar. Beni de korkutsanıza mülakatta, en fazla silahla katılan olmuştu. Şapkalı olan favorim. Bir de en büyük korkunuzun resmini çizin, bir deeeeeee plaza kübikleri






Hepinize aydınlık günler ve bol güneşler dilerim.

Coco the  Director of Toughness HR Head
p.s. siz şimdi inanmazsınız diye taaaaa gittim 2014'ten toughnesslığımı anlatan yazı koydum, gömerim sizi rerörerö istemiyorum.
Öperler.



27 Ekim 2016 Perşembe

Cevher not Found


Yıldız tarihi 34-062-009-2-34
Yer: Anadolu'nun hiç sevdiğim bir şehri.


Her sabah işe giderken müzik dinliyordum ama ofise girmeden önce beni gaza getirecek bir şarkı seçerdim listeden. R&B, soul, hiphop, arabesk, 60-70'ler Türkçe pop sadece bir türe odaklanmıyordum.

İşimi Macklamore'un şarkı söylerken eğlendiği gibi yapıyordum. Hayalimdeki işe çok yakındı, ne olacağımı 2001'den beri biliyordum. Ne istediğimi bilmiyorum kısmı sadece bundan sonra uzun vadeli bir şey mi istiyorum yoksa X şirkette çalışmak istiyorum gibi kesin ifadeleri düşünürken geliyordu. Yoksa çok tatlı şirketlerde çalıştım, hem danışmanlık hem kurum tarafında cirit attım ki bu da bana esneklik kazandırmıştı, sayısız sayko yönetici ile çalışmıştım. Rahatlıkla kendi ofisimi kurabilirdim ki baskı da bu yöndeydi, neden girişimci olayım ki? Whatever.
Gözlükleri taktım, nikelarım ayağımda, gözlüğüm gözümde, saçlarım mor ve fönlü cool bir şekilde ilerliyorum. Kapı kendiliğinden açılıyor aynen bir film karakteriyim / lakin ayağım düşüp yere yapışmıyorum onu Esenboğa'ya giderken yaşamıştım o da bir kez oldu.
Ofisime geçerken garsonumuz espressomu masama bırakmış oluyor. Kod adım ile binaya giriş yaptığım iletiliyor, yüksek güvenlikli bir fasilitedeyiz, koruma falan. Kod adım ne mi? Sıçrayan Midilli değil tabii kod adlar vahşi hayvanlardan seçilmiş hayal gücünüze bırakıyorum, gizem iyidir.




Merhaba,
Ben Coco, Cevher Avcısı'yım. Özel yetenekleri olan insanları bulup yeteneklerinin heba edilmemesi için uğraşıyorum. Şaka lan şaka ben bir hipermarkette kasiyerim, gündüz düşleri görüyorum, siz varmışsınız, ben bir blog yazıyormuşum siz de okuyormuşsunuz, lise 2'den terkmişim, evde balığım ve evcil sümüklü böceğimle yaşıyormuşum. Marketin adı Cevher Market'miş aksldaksjldkasld.
Uyandınızsa devam ediyorum.

AMA

Toplum olarak kullanmaya bayılıyoruz. Camon, ben hiç kullanmadım, kullanmayacağım,  kullanıyordum ama bıraktım demeyeceğim. Ama'nın gücü diye bir güç var. Force hep sizinle olsun.
Peerlarım X kuşağı idi, Arge'de Dr. Attila(dünyanın en komik mühendisi), Ücret'te Dr. Ünlü ile geçiyordu günlerim. Doktor çok enerjik sabahları odasına geçerken "Günaydın! Gençler ve genç kalanlar!" diyerek halkı selamlıyor. Benim odama geldiğinde kendisini "Günaydın Doktor ya da Günaydın Profesör." diyerek selamlıyorum, çok hoşuna gidiyor. Profesör Xavier olarak bahsedilmesini seviyor, Sivaslı Xavier diyor kendi kendisine , Lab'dan mavi önlükle geliyor bazen de maske suratında, hasta bakıcı gibi miyim diye kafasını uzatıyor. ASdlksjlkdjflskdjflskdjf akıllısı beni bulmaz, delisi başımdan ayrılmaz günlerimdi... Ünlü ise bir Star Wars fanı, ilk fimi 1983'de izliyor babası ile, sonrasında babası ölüyor. Ünlü bir nerd.
Ofise sabah kurabiyelerle gittim bir gün, dışarıdan denetleniyoruz(lar), Tanju diye bir amca var, şaşırıyor kimin doğum gününü kutluyoruz. Hiç kimsenin diyorum, ekibe tatlı bir şey yapmak istedim, u know? Ne deniyor şimdi buna Y kuşağı mı diye sorarken bizim zamanımızda ilk maaşı kutlamak için yapılırdı diyor. Tanju bayağı bir yaşlı ve göbekli. Y Kuşağı tepsin seni Tanju diyorum(içimden).

Benim işim yetenek tarafında av yapmak, 2 yıl sonranın işe alımlarını yapmak, işten çıkış sürecini iyileştirip, mavi yaka(şirinler) tarafını komple değiştirmek. Yes o zamanlarda da Y kuşağı idim. Benim için çok anlamlı bir işti, yolunda gitmeyen şeyleri düzeltecek, normal üstü yetkilerimle şirketin altını üstüne getirecektim. Geri bildirimler, caseler, yetkinlik bazlı mülakatlar, formların revizesi, tasarım... Eğitim tarafına karışmıyorum, ihtiyaç analizi, memnuniyet anketi uğraşamam.
Öküz gibi pozisyon yığdılar, 2 asistan ve bir uzman verdiler. Direktörler desen ayrı dert, Erin var o zaman, Erin çok tatlı, Demir Demirkan'a benziyor. İlk toplantıda uçuyor, öyle böyle uçmak değil, ekibine 3. yöneticiyi arıyor, adaydan beklentisi uzay mekiği kullanabilmesi falan. Havalı, artist, sonra aday yönlendiriyoruz çekmeceye(çekmece dediğimiz yöneticilerin sınırlı yetkilerle cv inceleyebileceği alan) falan atıyoruz buna, tamam tamam biliyorum falan diyor, şifreyi giremiyor beni arıyor. İlanda Yunanca yer alıyor, mail atıyor, Yunanca'yı da ekleyelim diyor(ilanı kendi hazırlamış ama ka-fa 1500). İlan görselini beğenmedim diyor, tabii bu benim konum değil önceden gelen bir görsel paylaşılmış, iletişim tonunuza uygun bir görsel paylaşmanızı istiyorum deyince(ki böyle abidik gubidik süslü cümle kurunca hoşuna gidiyor) afallıyor. Bir sonraki toplantıda kendi alanı ile ilgili zirveye katıldığımı duyunca iyice moronlaşıyor. 3. hafta sonunda nihayet ilana 500 kişi başvuruyor paşamız 15 kişi seçip odama geliyor, nasıl? iyi seçmiş miyim diye soruyor. Erin bir tavuskuşu, Erin ilgiyi seviyor, Erin onunla ilgilenmemi de seviyor. Erin bunu yer mi Anadolu Çocuğu modunda olduğumu bilmiyor, biraz keko ama tatlı bir keko.



Ekip ilginç geliyor o zaman. İlk gün itibariyle görüşmelere başlıyorum, sabah organizasyon şemalarını okudum, ilanları da önceden kontrol etmiştim. Görüşmeden çıkıyorum, formlar sorunlu, eklemeli çıkartmalı öneriler sunuyorum ve karşımda "AMA" ile başlayan cümleler kuruluyor.
Mavi Yaka turnoverı Alp'ler seviyesinde, çıkış mülakat formunun dilinin sadeleştimesi için hazır formatlardan birini eleştirel Coco bakışlarıyla çizmeye başlıyorum, yanlış harf, yanlış kelime, kötü tasarım... "AMA mavi yaka bunu doldurmaz!" diye bir cevap alıyorum.
Yetkinlikler için bir danışmanlık şirketi ile çalışıyorlarmış, çıkarın setleri ona göre işe alımı yeniden tasarlayalım diyorum ve başka bir "AMA" beni bekliyor.
Hah, anlatmayı unuttum, işe başladığım gün itibariyle bir masam, bilgisayarım ve telefonum yoktu, odam vardı, 2 gün bekledim, o nedenle toplantılarla kendime gelmeye çalıştım. Direktör tagledim, onlar konuştu ben not aldım, benden ne istiyorsunuz diye sordum, iyi AMA bir headhunt ile çalışamaz mıyız bu pozisyon 70 gündür açık cevabı aldım. Daha sonra ne mi oldu, ofis içerisinde taşındık, mavi koltuğum geldi, klasik bir başlangıçtı, Coco işe girer, masası yoktur, ofis taşınır, şirketin bir bölümü kapanır, birileri işten çıkarılır, bilgisayarı kendisinden 3 hafta sonra gelir falan.
Toplantı odasının birini kapatamaz mıyız diye soruyorum, full görüşme olacak, kapatırız ama içeri dalarlar diyor uzmanlardan biri. Kapıda Meşgul tabelası, kapının yanındaki ekranda içeride yapılan iş görüşmesi detayları yazıyor. Ama bir AMA var. Kültürel değişim şart.
3 gün boyunca yeni formun oluşturulması savaşını verirken, 2. hafta sonunda fonksiyonel yetkinlikleri alabiliyorum. Ama önce IT'den birinin gelip neden ajandamın diğerleri tarafından görüntülemediğini çözmesi lazım. Ama önce çağrı açmalısın.

Bir cevher vardı lakin bulunmasın diye uğraşıyorlardı. 
Değişimin insanları bu derece rahatsız ettiği, konfor alanlarında bu denli kalmak istedikleri başka bir organizasyon görmemiştim. Değişimi severdim, rutinimin bile değişken bir rutin olmasından hoşlanırdım, sürekli aynı yöneticiye bağlı kalmak beni sıkardı, yolunda gitmeyen işleri düzeltmeye ve iyileştirmeye bayılırdım. Bu insanlar ise uzun süre aynı alanda kaldıklarından saçma sapan değerlerine sımsıkı sarılmış yeni bir şey yapmamak için olağanüstü bir çaba sergiliyorlardı.

Hayatımda bu kadar çok ama ile karşılaşmamıştım, İK'cısından Head of Pazarlama'ya, direktörden servis elamanına ne kadar tip varsa değişime dirençliydi. Ekibin hızlısı Tuna herkes tarafından seviliyor, her konuda kendisine geliniyor, gün boyunca kitliyorlardı(kilitlemek). Tuna'ya görev tanımını sordum, işe alımcı idi ama resepsiyonist gibi herkes ona geliyor, her sorunu çözsün diye ortaya atıyordu. Tuuuuuuna bir Kayseri deyişiyle SUYA SÜNEK BOKA KÜREK idi. Tuna cenazelerinizde gözyaşı, düğünlerinizde gözyaşı, kalplerde sızı, arazide tazı idi.
Tuna zamanını daha etkili yönetmek için önce bir eğitim seçimi yaptı, sonra insanlara hayır demeyi öğrendi, hayır demek özgürlük, bilmiyorum demek özgürlük idi ve ona birinin bunları anlatması gerekiyordu. Bilin bakalım kim? AMA Tuna bunlar değişmez Coco Hanım, hep böyle diyordu.
Tuna, Tuna, Tunaaaaaa sen kiminle dans ediyorsun bebek? dedim.
Ben, Coco, fortress of solitude, hayırların yıkılmaz kalesi, uzun konuşanı kısa dinleyenlerin tanrısı, sonuç odaklılık ve sorunları basite indirgeme kainat başkanı... 

Sizce buna izin verir miydim? Tuna'ya her hayır dediğinde ya da sorunun çözecek kişiye yönlendirdiğinde sevap points vererek, duvarına post-itler yapıştırarak başladım işe, çikolatalı pasta seviyordu rüşvet değil de ödül verdim, davranış değiştirmesi için destekledim kendisini. İnsanlık için küçük, değişim için minicik adımlar atmasını sağladım. AMA. There is no AMA. Gayet değişti davranışları, o formları da değiştirdik. O yetenek havuzunu da, iş tanımlarını da, testleri de, caseleri de, aday karşılama sürecini, işveren markası süreci, gelmeyen bilgisayarları, hazırlanmayan masaları, welcome kitleri, Coco Survival Kitleri. AMA'lar rafa kalktı. Cevheri buldum. Ben oradaki görevimi tamamladım. Süper Kahramanlık sona erdi. Erin mi? O başka bir hikayenin konusu oldu elbette.

Yazının fon müziği: Ama artık yeter falan diyen bir Sezen Aksu şarkısı da olabilir Ama evlisin benim değilsin diyen Yıldız Tilbe de. Şaka şaka Metallica'dan geliyor Sad But True.

Ama değil fakat, lakin, zira Direktörünüz,
Coco

23 Ekim 2016 Pazar

İK'cım Dağlarda Gezer

Çok yakın iki arkadaşımla sabahın körü kahvaltısında buluştuk. En son bir araya gelmemizin üzerinden 2 dolunay geçmişti. Havalı gözlüklerimle sabah serinliğine ve deniz manzarasına karşı otururken sinsice arkamdan yaklaşıp "Naydın, buranın sahibi gibi oturuyorsun." dedi minnoş olan.
Şanslıyım, oldukça şanslı, über arkadaşlarım var, gidelim deseler nereye diye sormayacağım.
Bir diğeri plazanın üst katında çalıştığından o sırada katılamadı bize, siparişler 27 dakika sonra geldi, hafta içi boş vaktimizin çok olduğunu düşünenler de var sanırım.
Konumuz iş, aş, aşk sıralamasıyla gitti.
Bilmem gereken ne var? sorusu ile başlamayı seviyorum, karşımdakinin önceliği ne ona göre ben en önemli hikayemi anlatmaya başlayacağım. Ekipleyken de böyle, sorun ne, senin yorumun ne, çözümün bizi nereye götürür, o yolu tercih edersek neyi kaybederiz. Ewwwwwww ne kadar da prenses ve makyavelist bir insan.

Eski sevgili gündemi ile başladık, eski sevgilisi ile görüşen insan en asil duygunun insanı mıdır?
Biz İK'cıların dandik problemlerinden biri de iş görüşmesi yapacak insanların bize dost gibi yaklaşmaları, aslında bir çıkar ilişkisi başlatmaya çalışmadıklarını gösterme çabası, iş görüşmesi ya da performans görüşmesine giriş, gelişme, geri bildirim, kapanış ve/veya ayrılık. İstiklal Marşı. Mezarımın taşına "Çok Şey Gördüm, Yüzüstü Gömün Beni" yazsınlar. Son 2 yılımı sorun tespiti ve ayıklamaya ayırmıştım, eser miktarda iyileştirme önerisi sunmuş, CDO şapkası takmış gibiydim. Bir duruma baktığımda, gözlemlediğimde kritik sorunları görüyor olmam işim açısından bir avantajdı ama bunu kullanabileceğim rolü bulmam gerekiyordu zira normal iş dünyası tipleri brutal gerçeklikle başa çıkma konusunda sizin gibi esnek olamayabiliyor. Gerçekleri olduğu gibi kabul eden dostlarım da yok değil.
Bizim minnak eski sevgilisi ile görüşüyormuş, minnoş ise buna tepkili, ikisini atışırken dinlemek paha biçilemez. Benzer hikayeyi Nazlı yaşamıştı, acıklı biten bir işe alım hikayesi 2000'lerin ortaları mmmhhh hala değişen bir şeylerin olmaması bir bakıma eğlenceli.

İK'cıdan sevgili olmaz. #fwb olur, hold for applause, hold for applause, fade out.  Şaka oradan geldi, minnak her gelene more than welcome diyor, minnoş ise anı yaşamayı seviyor, anda kalma konusunda master degree.
Sana gelince "Seninki imkansızı iste, biraz zaman alsın. Columbia mülakatları gibi zorlu." dediğinde içten gelen kocaman bir kahkaha. Hayır acımadı, oğlakım ben. Öyleydi, zaman kaybı yaşamamak adına cut the crap diyerek süreci baştan ben iyi bir arkadaş olmam diyerek sonralandırıyordum. Ne saadet.
Biraz direktör dedikodusu yaptık, biraz transfer, eğitim falan bir de danışmanlık. Uyuşturucu kullanan çalışan ile ilgili problem nasıl çözülmeye çalışılır falan.

Nazım'ın bir şiiri geldi aklıma(gölgesi) ve dolayısıyla o şiirin yazıldığı kadın Suat. Platonik sabahların ilham perisi, rüzgar eserken kuşlar da uçsun, fonda klişe huysuz ve tatlı kadın çalsın ya da durun Güzide Kasacı-Ya Rab Kalbimin Sahibi Nerede olsun yazının fon müziği. Reel hayatta şiirsel bir durum yaşayamıyoruz bari okuyalım. Ben inanıyorum, gelecek ama İK'cı olmayacak, olmasın da. Bu arada Suat'ı Fosforlu Cevriye'den biliyorsunuz zaten, asıl adı Saadet imiş.

Teyze bu;




Şiir de bu;

Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını;
Bir kere eğemedim bu kadının başını.
Kaç kere sürükledi gururumu ölüme
Fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme.
Cevapları öyle heycansız ki onun,
Kaç kere iman ettim, hiçliğine ruhunun.
Kaç kere hissettim ki, yine bu gece gibi
Güzelliğin önünde, dolup, çarpmalı kalbi
Ne mehtabın aksine yelken açan bir sandal
Ne de ayaklarında kırılan ince bir dal
Onun taştan kalbini sevdaya koşturmuyor.
Bir çiçeğin önünde bir dakkika durmuyor…
Dönüyoruz yine biz uzun bir gezintiden
Gönlümün elemini döküyorken ona ben
O bana kendisini gülerek naklediyor
"Bilseniz mavi boncuk nasıl yaraştı." diyor.
Ya bu kadın delidir, yahut ben çıldırmışım
Ben ki; bir çok kereler kırılmışım, kırmışım
Ömrümde duymamıştım böyle derin bir acı
Birden onun yüzüne haykırma ihtiyacı
İçimde alev alev tutuştu yangın gibi
Bir dakika kendimin olamadım sahibi
Hiç olmazsa öcümü böyle alırım dedim
Yolda mağrur duran gölgesini çiğnedim.

Esenlikler dilerim, hepinize harikulade pazarlar efemmmmm.
K2'nizin İK'cısı,
Coconut Dağlarda Gezen



21 Ekim 2016 Cuma

Peryön 2016 Dünya İnsan Yönetimi Kongresi

Merhaba merhaba,

2 gün Kongre'deydim ve işe gitmediğim halde para kazanmaya devam ettim, ne kadar güzel değil mi...
2 kez kahve içtim.
2 kez yemek sırasına girdim.
Yer: Haliç Kongre Merkezi
Amaç: Dünyalı İK'cıları bir araya getirme

Hello Weirdoss, haftayı Haliç manzarası ile kapatmak muhteşemdi.

Neler oldu:
Kongre zamanında başladı, genel olarak sarkmalar önceki organizasyonlara göre gözle görülür biçimde azdı.
Konuk seçimi hakkında hem söylendim hem de İK'cı dostalarımın beklentilerinin yüksek olduğunu gördüm. Onlar da söylendi, bu kulaklarımla duydum.
Genç konuşmacı yoktu, 30'larının başı ya da sonunda olan bak 20'ler falan bile demedim.
16 dakikalık konuşma vurgusunun hemen her konuşmacı tarafından yapıldığını izledim(bayıldım X_X ben ex oldum). Arkadaşlar biz o sahneye çıkan herkesin 16 dakikada anlatacağını anlatabilecek yetenekte insanlar olduğunu düşünüyoruz.
"Siz  değerli İnsan Kaynakçıları..." kalıbını duymaktan kulaklarım kanadı, biz argon kaynakçısı gibi bir şey değiliz.
"Siz daha iyi bilirsiniz..." gibi saçma cümleler de baydı.
Akademisyen kökenli bireylerin ısrarla davet edilip sahnede nutuk atmalarını anlamsız buldum. Tekrarlıyorum saf akademik kariyer sahibi teori delisi teyzelerin/amcaların profesyonel beyaz yakalıya, beyaz yakalıyı, beyaz yakalıca anlatması is totally bullshit. Girişte "Akademisyen misiniz?" sorusu sorulup Peta savaşçısı gibi üzerlerine boya dökülmesi taraftarıyım. "Sizin de bildiğiniz gibi... Çok değerli hede hödö...". Ya bırak kardeşim, bana beni ne anlatıyorsun, sen hiç senden 55 yaş büyük adamla çalışıp, Y kuşağı çocuğu yokmuşçasına sana çemkiren bir yöneticiye maruz kaldın mı? (Y Kuşağı tabii hep siz mi söyleyeceksiniz) Geldin bana iktisat, Keynes, yok fordism, bantla üretim ehe ehe 16 dakikam kalmış... So havada kalıyor, biz oraya ilham almaya, kafada bir kıvılcım oluşmasına falan gidiyoruz...
Adamın biri İngilizce biliyordu mesela İngilizce sundu, 256. kişi de salonu terk edince ben de çıkma kararı aldım. Adı Bahadır olan birinin bana İngilizce konuşması ağırıma gitti sonuçta benim yabancı dilim Türkçe. *hüzünç
Sanırım tek eksik bir Finansbank sunumu idi, şükür onları da Qatar National Bank aldı umarım uzun bir süre izlemeyiz.
Fuar alanı katılımcısı kalabalıktı, Atak Akademi de oradaydı ayayayayayayayayayay. YKB düşünce gücü zımbırtısı çok popülerdi ve elbette Hürriyet fotoğraf köşesi.
Sahnedekilerin hiçbiri işten atılmamıştı, şutlanmamıştı, bilirsiniz biz İK'cılar el sıkışarak ayrılmayı tercih ederiz. Gerideki hikayelerini ben yanımdakilere anlattım İK dünyası ne küçük.
Çetin Zamanları Yönetmek oturumunda Mercedes'in İK bir numarası ile durum değerlendirdik, o da sahnedeki durumdan pek tatmin olmadı Weirdos, şöyle konjonktür böyle iyi dilek, havada kaldı her şey. Yani olay yaşla ilgili değildi, yoksa benim kıdemli tanıdıklarım da var.
Pembe bulutlar ile gri alanlar arasında gezinip duruldu. Haksızlığa uğrayıp mücadele verenler tarafında Sedef Kabaş vardı, oturum full çekti, profesyoneller yerlerde oturdu.
Peryön ekibi çok hareketliydi, kendilerine teşekkürler.
Yemek konusu hayal kırıklığı idi, ellerde sandviçler yerlerde oturdu halkımız.
Bir de şey soracağım, şey yüzüne bir şey yaptırmış değil mi, böyle kaşlar falan bakışlar biraz şey olmuş, evet.

Sonuç:
Bu çapta bir organizasyondan beklentiler büyük. Farklılık istiyoruz, aynılığın olduğu her organizasyon bizi hiçbir yere götürecek. İş yerinden kaçan afacan çocuklar olarak kalacağız, check-in canavarları, network zebanileri... Enerji istiyoruz, profesyonellerin profesyonelleri görüp "canım nasılsın ben çok iyiyim, biz hep İK" tandanslı ayaküstü sohbetleri ile kalmasın.
Hala Vuca'nın ekmeği yeniliyor, bitsin, karbonhidrat zaten çok tüketilince şey oluyor.
Aksi halde ne olur dersen bu başka bir yazının konusu. Camooon man, birbirimizi pohpohlamaya ihtiyacımız mı var? Retorik.
Kötü örnekler, berbat kararlar, küllerinden yeniden doğma falan bekliyoruz... Hah bu arada aklıma geldi, masalcı kadını arkadaşlarım övüyordu ilk kez izleme fırsatı buldum. Hoştu. Ama beyin bir şeyleri tamamlamaya odaklanır so hata olabilir derken bu teyzenin hikayenin farklı şekilde tamamlanmasını şifalanma olarak anlatması benim için tuhaftı.

Bunların dışında benim için şahaneydi, bir kere 2 arkadaşımı birbiri ile tanıştırıp potansiyel adayları ile agile görüşme yapmalarını sağladım. 3 arkadaşımı 7 arkadaşımla tanıştırdım, eski ekiplerimden 16 arkadaşımla buluştum, kendim için 2 de iş görüşmesi yaptım-yaptım derken onlar benimle yaptı e sonuç olarak bu kadar yetenekli olmak talebi beraberinde getiriyor ashdgajsdgfjshdgfjsdf. 576 sevap points cepte. 2 yeni arkadaşım oldu, olağanüstü network skoru ile eve döndüm. Alfred muzlu sütümü Adana'ya gidip getirmiş, mutluyum.

Coco'nun zirvelerde görmek istediği özel insan yavruları:

1- Cem Yılmaz(ilk kim getirirse kendilerine kişisel tebrik ve ödülüm olacak)
2- Alemşah Öztürk(ben kendisini izlemeyi seviyorum, tanıştım da maksat siz sebeplenin)
3- Fazıl Oral(Uzun zamandır izlemedim vallahi yokluğu belli, Fazıl burayaaaaaaaa Fazıl burayaaaaa)
4- Ali Atak(New Commer-o daha yeni, gelsin & gözler bayram etsin)
5- Gülbatur ve Şahbatur

Kadınlar için ayrı bir liste yapacağım 1 numara Tina Fey, 2 numara Gülse Birsel, 3- Jenny Lawson or Leyla Alaton...

Bitiriyoruz. Bir gün zirvede sahneye çıkarsam, önce hepinizi ayağa kaldıracağım, sonra herkesin sol tarafındaki ile yer değiştirmesini isteyeceğim, sonra en solda olanların bir arka sıraya geçmelerini isteyeceğim, telefonların ışıklarını açmalarını da isteyeceğim, sahneden sizin fotoğrafınızı çekerken "ne kadar da etkileyici bir kalabalık ama yine de siz bilirsiniz." diyeceğim. Ben bunları yaparken 5 dakika 59 saniye geçmiş olacak, ya 16 dakika da ne kadar kısaymış falan diye sempatik görünmeye kasmayacağım çünkü aşırı sempatik bir insanım. Tanısanız hiç sevmezsiniz. Sahnede zıplamayacağım çünkü AmcaBey sevmiyor ama sahneye tavandan uçarak ineceğim, aklınızı alacağım, 2,5 iq ile bitireceğim. Öperler.

Zirvelerinizin dağcısı, Director of Toughness,

Coco Maya de Medina

10 Ekim 2016 Pazartesi

Geri Bildirim

İş bu yazı kendini bilmezlere, farkındalığı olmayanlara, kendini değerlendirme konusunda yardım alması gerekenlere, performans görüşmesinde saçmalayanlara, Dunning-Krugerler'e ve benzerlerine adanmıştır.
Uçağa yetişmem gerekmese daha uzun yazardım ama gitmem lazım bebeksiler, o da başka bir yazının konusu olsun.





Kaybedenlerin Kanunisi,
Coco

8 Ekim 2016 Cumartesi

Columbia ile efso mülakat

Son zamanlarda izlediğim ve işe alımla ilgili en tatlı işlerden biri, taaaaa Avustralyalardan Bengü yüzünden haberim oldu.
Yer: Dağ
Pozisyon: Director of Toughness yani Direktörlük bi'şey bi'şey
Şirket: Columbia Sportswear

Zirvede mülakat yapmayı kim istemez, kim zirvede bırakmaz istemez????? K2'de yapılacak olanı için talibim. Bağlanma korkusu kısmında ise kocaman bir kahkaha attım. İzleyin ve eğlenin lütfen. Olm dağa tırmanmak efsane değil de nedir, vallahi benim aklıma gelmişti.
Buyursunlar;





1 Ekim 2016 Cumartesi

Adaylar Ne Söyler, İK'cı Ne Anlar?

Sen  zannediyorsun ki bunun bir manuel el kitabı var.
Yazının fon müziği: Human

Sevgili İzlek, iyi sabahlar dilerim.

Ekibin juniorlarından biri, bu arada ekibin yarısı 90'lılardan oluşuyor, hafıza+beyin salatası üzerine konuşurken-biliyorsunuz bana küçükken çok beyin yedirildi, teyzemler o yüzden böyle olduğumu düşünüyor- "Beyin çok şey ya, hiçbir şeyi aklında tutamıyor." benzeri bir şeyler söyledi. Ne tatlılık.
Beyine haksızlık ettiğini söyledim, henüz keşfedilmemiş kısımları olan bu 1,5 kiloluk boz renkli organı daha verimli kullanmayı bilseydik şahane olmaz mıydı? Görüşmelere girerken psikoloji tarafına yoğunlaşan bu minnak arkadaşım beyini bir çırpıda harcamıştı. Ve ben Miranda Coco Priestley, O'na haksızlık ettiğini söyledim, hemen.



Yetkinlik
Potansiyel
Yetenek
Tahta!!!!
Önce bunlara bir bak, bu hafta için ödevin bu dedim. Daha sonra da insanlardaki potansiyeli ortaya çıkarabilmeleri için uygun ortamın hazırlanabilmesi için neler yapılabileceğini falan konuştuk.
Q3-Yoğun bir işe alım dönemindeyiz, çoklu sayıda görüşmeler yapıyoruz. Odaklandığımız konulardan biri sürecin tatlı bir pürüzsüzlükle tasarlanmış olması ve aynı minnoşlukla sona ermesi. Adayın güvenlik kapısından girişinden itibaren tokalaşıp-uğurladığımız ana kadar bizimle birlikte olduğu süre boyunca muhteşem hissetmesi. Hayır, biz hizmet sektöründe değiliz, otelci değiliz ama aday deneyimi kilit konu. Sonra korkunç işe alım hikayelerinin kurbanlarını dinlemek zorunda kalıyoruz.

So, CV öldü!!! Yaşasın CV'sizlik!!! 


diyemiyorum. CV hala ölmedi, sosyal medya profilinden madencilik yapma ve bununla övünme devam ediyor, aday ile İK görüşmesi, yönetici ile tanıştırılma, referans kontrolü gibi olaylar devam ediyor.
Adayın söyledikleri ışığında yaptığı işi, motivasyonunun kaynağını, mutlu olacağı iş ortamını, arzu ettiği yönetici tipini ve çalışma şeklini anlamaya çalışıyoruz.
Dolayısıyla kendini inandırmaya çabalarken "Yanlış anlamayın burada insanları hor görmek için söylemiyorum ama ilkokul mezunu adamı yönetici yapmışlar." gibi bir cümle kurduğunda bu olayı daha iyi anlamak adına daha derine inmeye odaklanıyoruz. Zira adayı mutsuz eden durum ne? Zira mı, zira nedir?
İlkokul seviyesinde mezuniyeti bulunan yönetici ile ilgili sorunu mu var, kendi yaptığı işin kontrol edilmesine mi dayanamıyor. İş görüşmesinin sonuna kadar kendini frenleyip, ayna karşısında çalışılmış cümleleri sıralayan adaylarla karşılaştığım oldu. Bu da bir yöntem, görüşme sıkıcı bir şeydir, gergin olabilir, aday kendini yatıştırmak adına avuçlarını dizlerine sürebilir, stres mülakatı yapmıyoruz, rahat hissetmesini sağlamak önceliklerimiz arasında. Sıkıntı her sorduğunuz soru için kendi hikayesine geri dönmeye çalışıp, sorulara genel cevaplar vermesi, ideali anlatması, pozisyon için uygun adayın rolüne bölünmesinde. Onun için yapılandırılmış iş görüşmesi, yetkinlik tanımları ve dolayısıyla star tekniği ve daha niceleri.
Kimi kafa avcısı free stayla gidiyor, bazen sadece son iş tecrübesi sorgulanıyor, bazen aday magmanın oluşumu, yer kabuğunun soğuması ve anaokulundan itibaren anlatmak istiyor. So stres seviyesini düşürmek adına bu girişi yapmasına izin verip sonrasında sorularınızla yönlendirebilirsiniz çünkü orada bulunduğunuz süre belli, amacınız belli.
Bizim minnak görüşmeyi yapmış geldi, "Aday ile ilgili bazı noktalarda bulanıklık var." hımmmm. Görüştüğünüz sürede açıklık getirmediği noktalar için adaya aynı soruyu farklı şekillerde sorabilmelisiniz, doğru mu anlıyorum şeklinde bir yaklaşım politik olarak uygun. Yani Ricardo Montalban senin baban mı? Doğru mu anlıyorum? Evet bunun gibi, bir Brezilya dizisi kahramanı gibi. Genel cevaplar sizi kurtarmaz. Etkin ve verimli bıdı bıdılar.
Unutmayın, amaç pozisyona en yakın adayı bulmak, çalışan mutlu olacak, şirket mutlu olacak ki sonra zirvede gelip turnover oranımız %1 diye hava atabilelim. 
Aday açısından ayrılma nedenlerini anlatmak en zorlayıcı konu başlıkları arasında. Bunu nasıl ifade etmesi gerektiği konusunda da kararsız. Öncelikle yöneticimi ve şirketimi kötülemek istemiyorum deyip yardıran da oluyor(hayır bal gibi de kötülemek istiyorsun, gözlerinden okunuyor beni seviyorsun, eline versem hepsini bir kaşık suda boğarsın), beklentilerimiz uyuşmadı, Q4 için performans hedeflerimi gerçekleştirdiğim halde beni terfi ettirmedi diyen de, yöneticim biraz aptaldı, patronun damadıydı, yalancıydı diyen de...

Markaya katkısı ne olacak bu kişinin diye soruyorsunuz, mevcutu mu sürdürecek, değişimin öncüsü mü olacak, yerinde mi sayacak yoksa zarar mı verecek.
Adaydan hesap soran İK'cılar duydum, quzum siz geri zekalı mısınız? Retorik bir soru oldu, bunu size hiç yakıştıramadım.
Skandal bir iş görüşmesi duydum geçenlerde, bir İK'cı adaya İngilizce seviyesinin yeterli olmadığını, görüşme sonrasında hemen bir kursa yazılması gerektiğini söylüyor. Genel Müdür ile görüşme öncesinde yol almış olması gerekiyormuş, süreç olumsuz olursa da kur parasını kendi cebinden ödeyeceğini söylemiş, gördüğünüz gibi PROFESYONELLİK AKIYOR HAJUM!
Horoz sesi duydum. Geç kaldın horoz ben senden önce uyandım.

Seçtiğiniz kelimeler sizi tanımlar, bir insan en çok neden bahsediyorsa onunla ilgili sıkıntısı vardır mesela bende beyin yok >_<  Yok yok, şaka, bu tip genellemeler yapmayacağım. Ama kelimelerin bir gücü var, buna inanıyorum. Bir keresinde bir iş görüşmesinde direktör bana yapıyı anlatıp, "Coco burası berbat, dökülüyor, yardımına ihtiyacımız var."dedi, açıklıkla organizasyondaki tüm saçmalıkları konuştuk. Daha sonra iş teklifi yaptı, çoklu iyileştirme yapılacaktı, imzayı atarken en sevdiğim kalemimi kullandım, göz göze geldik, hayırlı olsun biz mi sana pozisyonu sattık, sen mi bize iteledin, anlamadım dedi. Gülümsedim. İK'cı İK'cının kurdudur guyz, şeytani bir gülümsemeyi 6 km'den tanırım. Tatlı bir işe imza atmıştık, ama bu başka bir hikayenin konusu.

Okumak isterseniz, Robert Dilts, Dil İllüzyonları ideal bir kitap.

Minyonların sevgilisi, potansiyel arttıcı hatta limitless pill'iniz,

Coco